HATIRLATMALAR TAVSİYELER UYARILAR
Evlilik serüveninde, törenden ölene kadar bilinmesi ve yapılması faydalı olan bazı tavsiyeler ve kaçınılması gerekenler hakkında bazı uyarılarımız olacak. Bunları kısa kısa hatırlatmak, evlilik konusunun bütünlüğü açısından önemlidir.
Nişan ve düğün merasimlerinde karşılıklı ziynetler almak ve takılar takmak memleketimizde bir gelenektir. Bu takılar, evlilik adaylarına ileriki yaşamlarında bir sermaye olması açısından faydalıdır. Kaldı ki, bu ziynetlerin bir kısmı kadının mehridir ve hakkıdır.
Altın yüzük ve ipekli elbise erkekler için haramdır. Peygamberimiz(as.), kendi kızının altın takmasına rıza göstermemişse de, genel olarak altın ve ipek kadına haram değildir. Ancak gösterişe kaçılması, yabancıların dikkatlerini çekmek için yolda, sokakta gösterilmesi, “Ziynetlerini göstermesinler”(Nur,31) ayeti hükmünce sakıncalıdır. Erkek ise, gümüş yüzük takmalıdır. Kız tarafından alınan yüzük sadece bir hatıra olarak saklanabilir.
Düğünde “velime” denilen bir yemek ikramında bulunmak, özellikle fakirlerin de davet edildiği, içkisiz ve haramsız bir ziyafet vermek sünnettir. Peygamberimiz, bütün evliliklerinde az da olsa bir ikramda bulunmuş, özellikle hanımlarından Zeynep binti Cahş(ra.)’ın düğününde bir koyun kesmiştir. Kızı Fatıma(ra.)’nın düğününde de taze hurma, helva ve şerbet ikram etmiştir. Yine Abdullah bin Avf(ra.)’ın evlendiğini duyunca, “Allah mübarek etsin, bir koyun da olsa ziyafet ver.” buyurmuştur. Günümüzde Anadolu’nun köylerinde bu sünnet, fakir-zengin herkes tarafından yaşatılmaktadır.
Son zamanlarda şehirli birçok insanımız, düğünde milyarlarca liraya varan mobilya ve beyaz eşya masrafı yapabildiği halde, düğün yemeği vermekten kaçınmaktadır. Halbuki düğün yemeğinin amacı; yapılan evliliğin hayırlı olması için fakirin duasını almak, Müslümanlar arasında sevgi bağlarının güçlenmesini sağlamak, kaynaşmak, soframızı paylaşmak ve hediyeleşmektir.
Bir yanlış daha var ki, düğün yemeğine genellikle zengin zengini davet etmektedir. Peygamberimiz, bu şekilde verilen düğün yemeklerinin sevaptan çok günaha sebep olduğunu vurgulayarak şöyle buyurur: “Yemeklerin en kötüsü, zenginlerin davet edilip fakirlerin davet edilmediği düğün ziyafetleridir.” Bir söz vardır: “Sağırlar, birbirini ağırlar.” Düğünler övünme değil, sevinme ve sevindirme günleridir. Bu sevinme günlerinde sarhoş naraları attırmak, içkili sofralar kurmak, kadın- kız oynatmak, asla caiz değildir. Bu tür hezeyanlar, ibadet hükmündeki bir evlilik merasiminde, Allah’ın emirleriyle dalga geçmek, Hazreti Peygamberin sünnetini alaya almak anlamı taşır. Bu davranışlar, Allah korusun, insanı küfre götürebilir.
Başta kız isterken “Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle” diye söze başlarız ve kız isteriz. Resmî nikâhtan sonra bir de nikâh duası yaparız. Dolayısıyla Allah’ın ismiyle başladığımız bir merasime, şeytanın işini ve pisliğini karıştırmak elbette büyük günahtır, hatta küfürdür. Ayrıca haram ile başlanan bir evlilik hayatında mutlu olunmaz, hayırlı evlat yetişmez.
Maalesef Anadolu’muzun bazı yörelerinde yapılan düğün merasimlerinde, içki içirme ve kadın oynatma, bir gelenek halinde halen sürdürülmekte, bu tür masraflar bir övünme vesilesi yapılmaktadır. Hattâ “falan yaptı, ben ondan aşağı kalır mıyım” zihniyetiyle bu tür hezeyanlar bir yarış halini almaktadır. Halbuki bir fakir doyurulsa, bir dua alınsa, evlenen gençlere en büyük iyilik yapılmış olur.
Bir de düğünlerde çalgı olayı var ki, dinin ölçüleri içerisinde kalınırsa caizdir. Peygamberimiz, bir mutluluk tezahürü ve bir nikâh ilânı olarak, def ve davul türü çalgıların çalınmasında sakınca görmemiş, hattâ tavsiye etmiştir. Bu tür oyunları ve eğlenceleri, bizzat Aişe validemiz izlemiş, Efendimiz müsaade etmiştir. “Nkâhı (davulla) ilan ediniz!” buyurmuştur. Başka bir hadiste,” Nikâhla zinayı ayıran davuldur” buyrulur.
Memleketimizde, özellikle Anadolu’nun bazı köylerinde yaşatılan bir yanlış gelenek de, erken evliliktir. Henüz ilkokul çağlarında nişanlanıp birlikte okuyarak büyüyen çocukların yine çok erken yaşlarda, on dört-on beş yaşlarında evlendirilmesi büyük sakıncalar ve zararlar doğurur. Bu, çocukluklarını yaşayamadan evlenen geçler, başta evliliği bir oyun ve oyuncak olarak görürler, birbirlerinin değerini bilemezler, otoriteli ve disiplinli hareket edemezler, sağlıklı cinsel ve psikolojik ilişki kuramazlar, aşırılıklara kaçarlar, bünyeleri zayıf düşer. Gerekli kemik ve adale gelişimini sağlayamayan gençlerin, sonuçta nesilleri de zayıf ve cılız olur. Özellikle birbirlerini anlayamamanın ve karşılıklı olgunluğu gösterememenin neticesinde geçimsizlikler, karşılıklı tiksinmeler, evden kaçmalar, kahve alışkanlıkları, birbirlerinden soğumalar ve uzaklaşmalar yaşanır, boşanmalara yol açar. Üstelik bu boşanma olayları küçük yaşta gerçekleştiği için, gençler bu stresi atlatamazlar, hayata küserler. Bu yıkım, ruhsal bunalımları ve tramvaları beraberinde getirir.
Kızlar için erken evliliğin bir tek avantajı vardır; o da, geldiği eve erken uyum sağlar, benlik yapmaz, art niyet taşımaz, kocasına ve kocasının ailesine kendi evi gibi bağlanır. Her şeyi orada görür, orada öğrenir, orada olgunlaşır, eğitim yaşını orada tamamlar.
Evlenme yaşı konusunda tıp uzmanlarının önerisi; kızlarda on sekizin, erkeklerde yirminin altına inilmemelidir. Erkekler için ideal evlenme yaşı, yirmi dörttür. Memleketimizde yayılma istidadı gösteren zina ve fuhuş olaylarını dikkate aldığımızda bu yaş daha erkene çekilebilir. Anne-babalar, çocuklarının zina ve fuhuş olaylarına sürüklenmemesi, harama uçkur çözmemesi için her türlü tedbiri almalı, dini eğitimini vermeli, başıboş bırakmamalı, gerekirse evlendirmelidir. İmam-ı Azam Efendimizin, talebesi Ebu Yusuf’a tavsiyesini de göz ardı etmeyelim: “Evvela ilmi tahsil et, sonra helalinden mal kazan, sonra evlen!”
O halde geriye dönülmez hatalar yapmamak için düğün merasiminde, evlilik kararlarında dinimizin ölçülerini hep dikkate almalı, yaşanmış tecrübelerden ders almalıyız.
Evlilik virajlı bir ince yoldur,
Sonu ya mutluluk, ya karakoldur.
Çizgileri vardır, işaret boldur,
Dikkat et, araba kayar, savurtur.
0 Yorum