GEÇEN HAFTADAN!
Geçen hafta hatunun vefatı dolayısıyla taziye için gelenlerin yoğunluğu içinde geçirdim.

Öncelikle Çumra merkez kasaba, köylerden ve Konya’mızdan gelen dostların her hepsinden Allah razı olsun. Böylesi hallerde insan acısını üzüntüsünü paylaşmaları insana teselli oluyor.
Hafta içinde ilk günlerde MHP Çumra İlçe başkanı Ercan Ateş MHP Konya İl Başkanının selamını ilettiler. Aleyküm selam eyvallah, Allah razı olsun. Dedim
Taziye arabasından eve çıktığım esnada MHP Genel Başkan Yardımcısı Konya Milletvekilimiz Mustafa Kalaycı telefonla aradı taziye diledi. Allah razı olsun. Bunun yanında MHP Genel Merkez yöneticilerden birçok telefon aldım. Demek ki, Konya İl Başkanımız telefon edemeyecek kadar yoğun olduğundan İlçe Başkanı’mızı aracı kılmış.
Ne diyelim herkesin bir yoğurt yiyişi bir üslubu ayrı oluyor değil mi?
Biz seksen öncesi ve sonrası her zaman Ülkücü Hareketin içinde olduk karınca kararınca birey olarak MHP İlçe Başkanlığım sırasında hem rahmetli Başbuğum Alparslan Türkeş ile hem de Bilge Liderimiz Dr. Devlet Bahçeli ile çalışma şerefine eriştim. Şimdi de LİDER-TEŞKİLAT-DOKTİRİN diyerek yolumuza devam ediyoruz.
Aşık Nuri Çırağı’nın ifade ettiği üzere;
Çırağı vaadinde dursun,
Çalışan muradına ersin,
İster ise avcı vursun
Turna gölden vaz mı geçer?
Biz vazgeçmeden aynı minval üzere yolumuza devam ediyoruz. Bir büyüğüm böylesi durum olduğunda Ahmet Başkan bunları cebine kuy! Derdi. Bne de bu olanları güzelliği çirkinlği ile cebime katıyorum. Bütün bunlar acaba acemilik mi, üşengeçlik mi bilemiyorum
Acemilik deyince aklıma acemi kelimesinin Türkçemize nasıl girdiğinden bir dem alalım mı?
İstanbul’da ilk motorlu arabayı sürenlerden biride İranlı yani Acem imiş. Bu İranlı öylesine arabayı hızlı ve paldır-küldür kullanıyormuş ki; İranlı gelirken İstanbullular Acemi geliyor diye tedbir alıp kenara çekiliyorlarmış. Bizler bugün Türkçede işinde ehil olmayana, toy olana, daha doğrusu becerisi yetmeyene ACEMÎ diyoruz. Acemi; kelimesinin aslının bu arabayı paldır-küldür kullanan İranlıdan geldiği söylenir.
Yıllar öncesi siyasi yapı içerisinde yaptığımız icraatlardan dolayı amma sevildik amma sevilmedik. Bu gayet normaldir. Asırlardır böyle ola gelmiştir. Toplumun bütününde aynı ölçüde karşılanamazsın. Ancak, büyük kesiminin takdirini, olurunu alarak hizmet edersin ve hizmet üretirsin.
İcraatı olmayan insanın hatası da olmaz. Hani derler ya: Arabalar olmasa trafik ne güzel idare edilir. İfadesi gibi muhakkak bu kargaşa içerisinde kimi acemi, kimi usta kimi ehliyetsizdir. Böylesi trafik ortamında araba sürmenin kolay mı zor mu siz takdir eder siniz?
Diğer yanda olmazsa olmazların, inançların vardır. Ki vazgeçemezsin. Bu demek değildir ki vazgeçilmezsin. Olmazsa olmazların senin için yara halini alabilir. Hatta bu yarayı zamanında tedavi etmezsen yahut ettirmezsen kangrende olabilir. Herhangi bir azamızı da kaybedebiliriz. Kaybetmeye başlanıldı mı bunun ardı arkası kesilmez değil mi?
Kayıpların önünü alamazsın. Freni patlamış araba gibi Sertavul’dan aşağı gider gibi gider gidersin. Cenabı Allah(cc) takdir ederse kurtulursun. Arızaları eksikleri yerli yerinde tamir bakım yaptıktan sonra tekrar yola çıkabilirsin.
Tabi bütün bunlar yapılırken kini, ihtirası, intikam almayı bir kenara bırakmak durumundasın. Eğer kin, ihtiras, intikam alma can yoldaşın olursa kazandığın halde kaybetmeye mahkûm olursun. Zira kini olanın dini olmaz derler.
Cihan Nuru insanlığın kurtarıcısı Hz. MUHAMMED(sav)Efendimiz buyuruyor ki: Kimseyi çok fazla sevmeyin gün olur, sevmediğiniz biri haline gelebilir. Kimseden nefret etmeyin, gün olur sevdiğiniz biri haline gelebilir.
İşte ölçü işte düstur. Yüce Rabbime sonsuz şükürler olsun Müslüman’ız ve âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz beşikten mezara kadar hayatımızı dizayn edecek yaşayışı ile bize örnek olmaktadır.
Allah ve Resulünün emrettiği şekilde yaşamak muhakkak yaşama sevinci mutluluk verecektir insana. Rahmetli Kayınpederin sıkça tekrar ettiği Peygamber efendimizin duası olduğunu ifade ettiği duayı hatırladım
“Allah’ım! Bana her iki dünyada da sıhhat afiyet ver.”
Nedir her iki dünyada da sıhhat afiyet mutluluk vermesi; sünnet üzere Allah ve resulünün emrettiği şekilde yaşamaktır.
Ancak esas sıkıntı nedir biliyor musunuz? Kendilerinden önceki insanların yerini dolduramamaktır. Yerini dolduramamanın gölgesi altında ezilmektir. Ezilmenin sıkıntısı ile elindeki bütün imkânları hırsla idare ettiklerine kusarak ezerek zulüm ederek doldurduğunu sanmaktadır. Böylesi idareler yarını göremezler. Yarın olunca da bu tatlı rüyadan uyanmazlar.
Hz. Ömer(ra)Müslüman olmadan önceki zamanı düşününce; kız çocuğunu diri diri toprağa gömdüğüm aklıma gelir ağlarım. Kıra çalışmaya gittiğimizde annem azığımıza taptığımız putun helvadan heykelini yapardı önce tapar acıkınca da yerdik bunu hatırlayınca da gülerim diyor.
Evet, evet o çok büyüttüğümüz insanları zamanla helvadan heykel misali yemeyeceğimiz ne malum?
Hülasa sonuçta insanız muhakkak hatamız olacaktır. Hani halk arasında bir tabir vardır; İnsanoğlu beşer zaman olur şaşar. Devamında da düşmez kalkmaz bir Allah(cc)dır, diyerek cümle tamamlanır.
Evet, hatalarımız olabilir. Niye sevgide veya nefrette sınır tanımıyoruz? Artık tanıyalım düsturumuz ancak ve ancak Allah(cc) rızası olursa şu üç günlük dünyada sevgi saygı görerek yaşarız.
Öyle ya başka ne olacak?
Bencillik +büyüklenmek =ihanet, inkârdır. O zaman bizler bu çizgi içerisinde olmayalım öyle değil mi?
0 Yorum