DÜN DE, BUGÜN DE, YARIN DA ÇUMRA...
Bugünün Çumra’sından geçmişe yol, geleceğimize yön bulmak; hayallerimizi de içine katıp istikbalin Çumra’sı için eli kalem tutan herkesi klavye başına davet eden Sadık Gökce’ye en kalbi duygularımla teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Bugünün Çumra’sından geçmişe yol, geleceğimize yön bulmak; hayallerimizi de içine katıp istikbalin Çumra’sı için eli kalem tutan herkesi klavye başına davet eden Sadık Gökce’ye en kalbi duygularımla teşekkür ederek başlamak istiyorum. Kültürümüze dair bugüne kadar yazabildiğimiz ve biriktirebildiğimiz ne varsa onun gayretiyle oldu. En büyük destek eşinden ve etrafına toplanan dostlarından gelse de o sessiz ve derinden sabırla bir Çumra Kültür Sanat Ailesi kurmayı başardı bence. Her geçen gün sayısı artarak büyüyen bir aile hem de...
Zaman zaman biz de o klavyenin başına geçip anılarımızı, düşüncelerimizi yazdık, Çumramız hakkında birikimlerimizi paylaştık. Allah ömür verirse, yeri ve zamanı geldikçe yazılarımız, fikir ve düşüncelerimizle huzurunuzda olmaya devam edeceğiz...
Bu günkü yazımın konusunu seçerken aklımdan geçenleri sıralasam, sayfalar dolusu yazmam gerek. Değişen ve dönüşen toplum hayatının bizden alıp götürdüğü değerler var. Terk edilen köyler, kontrolsüz büyüyen şehirler var. Bunlara bağlı olarak gelecekte bizi nelerin beklediğini tahmin etmeye çalışırken sokak aralarında kaybolmuşum hissine kapılıyorum. Yaşadığımız çağın keskin virajlarında savrulmadan yol almak hiç kolay değil. Daha çok sosyologların alanı olsa da içinde hepimizin yaşadığı sosyal düzende, olumlu olumsuz türlü gelişmelerin topluma tesirlerini dile getirmek isteseniz ne söylemek isterdiniz deseler cevabımız ne olurdu diye düşünerek cümleler kurmaya çalışıyorum.
Bu çağın yaşayan insanları olarak; insanlık tarihinin en hızlı teknolojik gelişmelerine şahit olan, etkisine maruz kalan nesil olarak biz şanslı mı, şanssız bir kuşak mıyız? Keskin değişikliklere ayak uydurmanın bedeli oluyor. Nimetlerinden fayda sağlıyor olsak da her an bir rüzgâr veya fırtına bizi önüne katıp kovalar, ya da ardından sürüklemeye çalışırken bir yerlere tutunmaya çalışan bir nesiliz. On binlerce yılda katedilemeyen mesafeler, bin yıllar alan keşifler artık saniyeler içinde hayatımıza giren yeni akımlarla baş döndürücü hıza ulaştı. İcadı siz yapıyor, oyunun kurallarını belirleyen safta iseniz nimeti; tüketen, satın almak zorunda olan safta iseniz külfeti bölüşen hanesindesiniz demektir... Deyim yerindeyse kitabın ortasından girer gibi olduk sahaya, bakalım çıkabilecek miyiz konunun içinden?
Beni kaygılandıran, cevabını aradığım sorular çoğaldı son yıllarda. Bunun için yazmaya, sormaya devam et diyor içimdeki ses. Geleceğe yakılan meşale olarak gördüğüm için yazıyorum ayrıca. Sadık hocanın çağrısına kulak veren çoğalır inşallah da birbirimizin fikir ve düşünceleri etrafında orta yol buluruz.
Çumra, geleceğin yıldızı yeni bir cazibe merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Değerlendirebilir isek bunlardan biri Çatalhöyük ve turizm sektöründe atılacak doğru adımlara bağlıdır. İkincisi ise bu yazının ana fikrini de oluşturan organize sanayi bölgemizde hızla çoğalan yatırım hamleleridir. Hem endişe ettiğim hem de umutlandığım, sevinç duyduğum gelişmelere alan açıp okuyucularımın da dahil olacağı, fikir sunacağı bir ortama ulaşmayı umut ediyorum.
Aslında bu sayıda sizlere köyümün hikayesini anlatıp, boşalan köyler hakkında düşüncemi yazmayı planlamıştım. Fakat her gün yanından geçtiğim Çumra Organize Sanayi Bölgesindeki gözle görülür değişimi ilginize sunmak için karar değiştirdim. Kaşınhanı ile Çumra arasında aslım çayırı diye bildiğimiz sahada her gün yeni bir tesis iskeleti ortaya çıkmaya başladı. Ovanın yüzü mantar gibi çoğalan, B 110 direkleri dikilip çatısı kurulmuş irili ufaklı sayısız yeni fabrika işyeri inşaatıyla dolu. Yakın bir zamanda ilçe nüfusumuzun hatırı sayılır oranda artacağını tahmin etmek zor değil. Geleceğe hazırlanmak, avantaja çevirmek lazım bu durumu. Fakat içimi kemiren bir meseleyi de gelin hep birlikte konuşup istişare edelim istiyorum...
Bakış açısı önemli, artısı eksisi olan konuları birlikte değerlendirmek faydalı sonuçlara götürür bizi. Yıllarım tarım teşkilatlarında geçtiği için olsa gerek, tasasını çektiğim bir sorun var. Geleceğin en büyük problemi olarak görülen, gıdaya erişimin zorlaşacağı beslenme ve barınma sorunları tüm dünya insanlarına çok uzak değil artık! Bu yüzden tarım ve hayvancılık yapılan alanların daralması, yok olma tehlikesi ağır sonuçlar doğuran bir kusurdur. Gıda sentetik olarak üretilebilir bir ürün değildir, toprak ve su olmadan insanları doyurmak mümkün değildir. Yaşanılan her devirde insanlar, gelecek nesillerin emanetini taşıyan bir fani olduğunu unutmadan payına düşeni tüketmelidir! Peki bu kurala ne kadar uyuyor günümüz insanı diye sorsam ne dersiniz? Hepimiz ağır bir vebalin altındayız dediğinizi duyar gibi oluyorum. İşte meseleye bu pencereden baktırmak için dönüp duruyorum konunun etrafında.
Yaratılan her yeni cazibe alanlarında ilk önce tarım arazilerinin ortadan kalktığını, rant yükseldikçe arsaya ve binalara dönüşüp hızla yok olduğunu defalarca gördük bugüne kadar. Bir örnekle daha iyi anlaşılacağı için on gün önce yoğun duygular yaşadığım, içimi yakan bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Konya Şehir Hastanesinde üst katlardan kuş bakışı izlediğim Bahri Dağdaş Araştırma Enstitüsünün bir köşeye sıkıştırılmış gibi halini görünce ‘eyvahlar olsun, buranın da sonunu getirmişler!’ dedim içimden. Tarihi Cumhuriyetten eski öyle bir kurum ki burası, kan damlasa can biten topraklarıyla; atçılık, sığırcılık, koyunculuk ve tavukçuluk başta olmak üzere çiftçimize ve milli ekonomiye can veren hayvancılık şubeleriyle tarihi Konya Harası kaderine terk edilmiş hazin bir sona doğru gidiyor artık. Yüz yılı aşkın ıslah çalışmaları ile birinci sınıf tarım arazileri parsel parsel ana gövdesinden koparılıp betona dönüşürken durun yapmayın diyen kaç insan vardır acaba memlekette? Daha doğmamış çocuklarımızın, torunlarımızın emaneti, geleceğin teminatı o müthiş verimli topraklar üzerinde şimdiki adliye sarayı ve çevresindeki yapılaşmalar yükselmişti ilk önce. Çeyrek asır geçmemiştir daha üzerinden, kurumun bünyesinden çevre yoluna kadar bin dönümden fazla arazileri koparılmıştı. Çevre yolunun arkasına geçilmesin diye direnen duyarlı pek çok kişi, sivil toplum, basından, kurumlardan ve konunun uzmanı insanlardan gelen itirazlar, tepkiler bir bir devre dışı bırakıldı. Başka yer kalmamış gibi devasa bir arazi daha hastaneye ve çevresinde yükselen iş merkezlerine kurban edildi! Gelecek nesiller, doğmamış torunlar bugün bu vebali yüklenenlere dua mı edecek beddua mı edecek varın siz düşünün. Gidip Beyhekim hastanelerinin olduğu ot bitmez meralara yapsanız olmaz mıydı bu projeyi? Tarihe not düşen bir kardeşiniz olarak açıkça söylüyorum; bu Şehir Hastanesini o topraklara dikmekle can damarımızı kestiler, ömrüm boyunca beddua etmekle kalmayıp iki elim yakanızda mahşerde şahit olacağımı bu satırların yazarı sorumluluğuyla beyan ediyorum cümle aleme. Meramımı daha iyi anlatmak için bir bilgiyi de buraya ekleyeyim ki, niyetimi yanlış yerlere çekmek isteyenler çıkarsa bir dayanağım olsun. On yıl önce, çölleşme ile mücadele alanında uzman bir bilim adamı izlediğim bir panelde birleşmiş milletler raporuna dayandırdığı şu bilgiyi paylaşmıştı.
“2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9,1 milyara ulaşacağını hesaplarsak, buna bağlı olarak da gıda ihtiyacı yüzde 70 oranında artacak, dolayısıyla bu açığı kapatmak için ya yeni tarım alanları açmamız ya da mevcut alanlarda yoğun tarım yaparak verimi artırmamız ve açığı kapatmamız lazım” Bunlara ilave sorunlar baş göstermeye başladı günümüzde. İklim değişikliğine bağlı yeni felaketler kapıya dayandı. Her an kıtlığa dönüşebilecek kurak yıllar ürkütüyor farkında olanları. Gelecekte böyle bir senaryonun gerçeğe dönüştüğünü düşünün; aç kalan insanlar toprakta biten beton kalıplarından tuğla söküp yerler artık... Defalarca gündeme getirip çığlık attım ama sesimi duyuramadım en yakınımdaki insanlara bile. Abarttığımı düşünen olabilir, ben üstüme düşeni yapayım da vicdanım rahat olsun. İnşallah yanılan ben olurum diye duamı da ediyorum. Asıl konuya, sanayi bölgemize geri dönersek; bir başka sorun da diyelim ki yasalarla tarım alanları korumaya alınsa bile sanayi yatırımlarının yoğunlaştığı bölgelerde kirlenme ayrı bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Üretim çıktı ve artıkları ile kimyasalların olumsuz tesirleri de olacağı için alt yapı çok önemli, izliyoruz bölgemizdeki yapılaşmayı. Tüm handikapları göz önüne sermeye çalışırken bölgemiz deprem yönünden güvenli Allah’ın bize büyük bir lütfu olarak bakıyorum. Ayrıca en ucuz gemi taşımacılığına demiryolu ağını kullanarak liman şehirlerine ulaşılacak konumda olan Çumra’nın üs olarak seçilmesini isabetli buluyorum. A’dan Z’ye her alanı harekete geçirecek canlı bir ticaret merkezine doğru yol alan Çumramızın gelişmesine karşı olduğum sanılmasın. Çok verimli topraklarıyla önemli bir tarım merkezi olduğu unutulmadan hep hayalini kurduğumuz tarım sanayi entegrasyonunu da gerçeğe dönüştürecek adımları atmak, planlamak toplum önderi ve beyin takımı yöneticilerin hünerine bağlı bundan sonra. Sanayicilerimiz de en az çiftçi üreticilerimiz kadar değerlidir. Eğer tarım alanlarına zarar vermeden bir endüstri kentine dönüşür ise Çumramız; ben ömrüm boyunca sebep olana, alt yapı kurana, geleceğimizi planlayana dua edeceğimi buradan ilan ediyorum. İstihdam sorununu çözmek, hayat standardımızı zirveye taşımak anlamına geleceği için bu projelere kimse karşı çıkmadığı gibi destekleyip arkasında duracaktır. Vatanını seven işini en iyi yapandır sözü altın değerindedir. Hassasiyetimi dile getirmek için ben de işimi yapmaya çalışıp fikirlerimi sundum. Yorum ve eleştirilerinizle katılım sağlamanız benim için çok değerli olacak dostlar. Saygıyla selamlıyorum memleketmin güzel insanlarını.
(Bu yazı Çumra ve Kültür Sanat Topluluğu tarafından çıkarılan 9 Bin Yıllık Delikanlı Çumra ilavesinin 3. cilt, 7. sayısında yayınlanmıştır.)
0 Yorum