ÇUMRA KÜLTÜR VE SANAT TOPLULUĞU’NUN BURSA GEZİSİ
Çumra Kültür ve Sanat Topluluğu olarak 31 Mayıs- 2 Haziran tarihleri arasında Bursa ve Çanakkale Gezi turu düzenledik.

Çumra Kültür ve Sanat Topluluğu olarak 31 Mayıs- 2 Haziran tarihleri arasında Bursa ve Çanakkale Gezi turu düzenledik.
Sedat Ulupınarlı hocam Elçim Turizmle anlaşarak bir otobüs kiraladı. Otobüsün 43 yolcusu vardı. Çumra’dan hareket eden otobüsümüz Konya yolcularını Atatürk Anıtından aldı. Çumra’dan gelen yolcular için Akşam namazı molası verildi. Yolcular akşam namazını Atatürk Anıtı yanındaki Amber Reis Camisinde eda ettikten sonra 21.30’da Bursa’ya doğru hareket edildi.
Yolculuğumuz çok güzel geçti. Yol arkadaşlarımız çok uyumlu idi. Verdiğimiz molalarda hiç sıkıntı çıkartan olmadı. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi emekli hocalarından Prof. Dr. Mevlüt Mülayim, Çumra’nın isminin nereden geldiğine dair rivayetlerini dile getirdikten sonra Selçuklular, Osmanlılar ve Cumhuriyet döneminde Çumra hakkında bilgi ve düşüncelerini bizlerle paylaştı. İçeri Çumra’nın nasıl nahiye durumuna düştüğünü, yeni Çumra’nın kuruluş hikâyesini anlattı.
Çumra Kültür ve Sanat Topluluğu Başkanı Sadık Gökce Çumra Kültür ve Sanat Topluluğunun kuruluşundan kısaca bahsettikten sonra Bursa’nın Türkler eline geçmesini, Ertuğrul Gazi ve Kayı boyu hakkında bilgi verdi. Mevlüt Mülayim hocamız bir şiirini yolcularla paylaştı. Ben de daha önce gecemizde okuduğum Bayram adlı şiirimi okudum. Daha sonra Bursa’da yatan Osmanlı sultanları ve şehzadeler hakkında yolcularımızı bilgilendirdim.
1 Haziran’da sabah namazı vaktinde Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Bursa Ulu Camiine vasıl olduk. Camiyi hayranlıkla seyrettik. Namazlarımız eda ettikten sonra rehberimizle buluştuk. Rehberimiz her bir yazı hattının altında uzun uzun durarak bizlere bilgiler verdi.
BURSA ULU CAMİ
En çok dikkatimiz çeken yazılar sütunlara nakşedilmiş müsenna yazılardı. Müsenna yazılar bir düz hat olarak yazılan hemen yanında aynadan görünüşüne göre yazılan hatlardır. Bunlar ayet ve hadisler yahut sahabe isimleri ve Allah’ın isimlerini zikreden Esmaül Hüsna hatlarıydı.
Mihrabın solunda bir hatta ise Hazret-ı Mevlana için yazılmış bir hat vardı. Hatta istifli yazı ile Mevlana’nın başına giydiği sikke, gövdesi ve otururken ve sema ederken hali tasvir edilmişçesine yazı ile belirtilmiştir.
Bursa Ulu Camii Yıldırım Beyazıt Han tarafından yaptırılmıştır. 1396-1400 yılları arasında yapılan cami Niğbolu zaferinin ganimetleriyle inşa edilmiştir. Dikdörtgen bir plan üzerine 56x68 metre karelin bir alana bina edilen camiyi dörderden beş sıra halinde 12 adet kalın sütunlar beş bölüme ayırmaktadır. Bu sütunlar; beşerden dört sıra sekizgen kasnaklara oturan 10,6 m. çapında 20 kubbeyi taşımaktadır. Türkiye’nin hiçbir yerinde böyle çok kubbeli bir cami yoktur. Son cemaat yeri yoktur. İkinci sıranın ortasındaki kubbe açık olarak yapılmış, sonradan camekânla kapatılmıştır. Kubbenin altında 16 musluklu on altı köşeli mermer bir havuz bulunmaktadır. Havuz ile bahçedeki barok tarzında yapılan şadırvan 19 yy. eseridir. Duvardaki ve sütunlardaki yazıları IV. Mehmet, Yesari Mehmet Efendi (Ö.1798), Mustafa İzzet, Mehmet Şevket Vahdeti, Mehmet Şefik; talik ve sülüs
celisi bazı yazıları Mehmet Abdülaziz, Besmeleyi şerifi Abdülfettah ve Ahmet Refet adlı hattatlar yazmışlardır. Cevizden yapılmış olan mihraptaki sedef kakmalı süsleri Bursa’da sürgünde bulunan Ressam Tevfik Paşa (ö, 1866) yapmıştır.
Kıvrık dallarla süslenmiş olan ve abanoz ağacından çivi kullanmadan yapılan minber de Abdülazziz Dakki oğlu Mehmet’in eseridir. Muvakkithanenin önünde bulunan şadırvandaki yazıları da Hattat İbrahim Hakkı (Ö.1902) Bey yazmıştır.
Caminin açılış gününde Yıldırım Beyazıt’ın Emir Sultan’a teklif ettiği ilk hutbe, Bursa’da kazancını ekmek satarak kazanan somuncu Baba (Hamidi Veli)ya bırakılmıştır. Timur tarafından Bursa’nın alınışında cami harap olmuştur. Camiyi tamir ettiren Çelebi Sultan Mehmet Kuzeydoğudaki minareyi eklettirmiştir. Mevlüt yazarı Süleyman Çelebi ölünceye kadar bu camide imamlık yapmıştır. 9 Şubat 1855 depreminde iki minare ile yedi kubbesi yıkılmıştır. Camiyi Sultan Abdülmecit emir vererek bursa Valisi Namık Paşa’ya tamir ettirmiştir. 1889 yangınında da zarar gören cami tamir edilmiştir. Son esaslı tamir 1953 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından yapılmıştır. (Bayraktar, s.140 vd.)
CUMALIKIZIK KÖYÜ
Ulu Camiyi ziyaretimizden sonra otobüsümüze binerek Osmanlı Devletinin kuruluşundan bu yana hiç terkedilmemiş olan ve mimari dokunun bozulmadığı Cumalıkızık köyüne hareket ettik. Uludağ eteklerinde, enfes bir yeşilliğin içinde köye vasıl olduk. Burada kahvaltımızı yaptıktan sonra köyü gezmeye başladık. Cumalıkızık, 1300 yıllarında kurulmuş. Kızık; dağın iki vadi arasında kurulan köylere kızık adı verilir. Bir vakıf olarak kurulan köyde tarihi doku hiç bozulmamış ve Osmanlı erken döneminin kırsal sivil mimari örnekleri günümüze kadar gelebilmiştir. Bu özelliği ile çok ilgi çekilen ve çok ziyaret edilen bir mekân olmuş, birçok tarihi dizilere ev sahipliği yapmıştır. Ferdi Tayfur’un “Susadım Çeşmeye Varmaz Olaydım” filmi, “Kınalı Kar” ve Kurtuluş savaşını anlatan “Kurtuluş” dizileri burada çekilmiştir. Diğer kızık köylülerinin Cuma günü toplandıkları yer olduğu için bu köye Cumalıkızık adı verilmiştir. Evler üç katlı olarak moloz taş, kerpiç ve ağaçtan yapılmıştır. Alt kat ahır olarak kullanılmış, orta kat kiler ve oturmak için düzenlenmiştir. Bahçe kapsı ahşap olup, iki kanatlıdır. Kapılarda dövme demirden yapılmış değişik motiflerde orijinal tokmaklar bulunmaktadır. Üst katlardaki pencereler kafesli ve cumbalıdır. Evler, beyaz, sarı, mavi ve mor renklerle boyalıdır. Sokakları taş döşemeli ve ortasında dağ sularının akması için küçük arklar bulunmaktadır. Köyün içini gezdikten sonra bu kar suların boyunca aşağıya, toplanacağımız meydana indik. Köyün yolu tek araba geçebilecek bir genişliktedir. Evlerin arasındaki yollar ise çok daha dardır. Köyde dış duvarları taştan ve bölmeleri kerpiçten ve direkleri ahşap olan bir camisi, Zekiye Hatun çeşmesi ve tek kubbeli bir hamamı bulunmaktadır. Köyde Bizans döneminden kalma bir de kilise kalıntısı bulunmaktadır. 2014 yılında köyde kurulan Etnografya üzesinde 700 yıllık bir köydeki yaşam tarzı, kültürü, örfünü, kullandıkları tarım aletlerini, giyim kuşamı bu müzede görmek mümkündür. 2015 yılından itibaren köyde Haziran ayında “Ahududu Festivali” yapılmaktadır.
PANORAMA MÜZESİ VE TOPHANE
Saat 12.00 sularında köyden ayrılarak şehre geri döndük. Panorama Müzesini gezdik. Bursa’nın kuşatılması ve savaş canlandırılmış. Güzel bir hizmet. Panoramadan çıktıktan sonra otobüsle Tophane’ye gittik. Burası Bursa kalesi üzerinde küçük bir meydan. Avlusunda Osman Bey ve oğlu Orhan Bey’in türbeleri bulunmaktadır.
Şehre hâkim bir mevkidir. Burçların hemen yanında Abdülhamit Hanın tahta çıkışının 25. Yıl dönümü anısına yapılmış bir saat kulesi yer almaktadır. Meydanda 5 adet top bulunmaktadır. Bu toplar önemli günlerde atış yapmak için kullanılmaktadır. Osman Gazi Türbesinin kapısında alp kıyafeti giymiş iki asker nöbet tutmaktadır.
Askerlerin nöbet değişimine denk geldik. Onların yürüyüşlerini ve kıyafetlerini seyretmek, yeminlerini dinlemek çok güzeldi.
Osman Gazi Türbesi, Bizanslılara ait olan şehrin en görkemli bir kilisesidir. Osman Gazi Bursa’daki Gümüşlü kümbeti görmüş, oğluna “ben ölürsem buraya gömün” diye vasiyet etmiştir. Yani Bursa’nın fethini istemiştir. Bursa’nın fethini göremeden Osman Bey vefat etti. Söğüt’te babası Ertuğrul gazinin türbesine defnedildi.
Bursa’nın fethinden sonra kemikleri alınarak Bizanslılara ait olan Sent Eli (Gümüşlü Kümbet) ye defnedildi. İlk olarak Osman gazi ve Orhan Gazi mezarları aynı yerde idi. 1855 yer sarsıntısında tamamen yıkıldığı için 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından aynı çatı altındaki mezarlar ayrılarak türbeler ayrı ayrı yapılmıştır. Bu husus türbenin kapısındaki Hattat Mehmet zeki Dede kitabesinden ve şair Osman Nevres’in manzum tarihi ile belirtilmiştir. (Bayraktar, s.136) Sekiz köşeli ve üzeri kubbe ile örtülü olan türbenin içinde 7’si önde olmak üzere 17 sanduka bulunmaktadır. Sol baştaki ilk sanduka I. Murat’ın oğlu Savcı Bey’e, ikinci sanduka Osman gazinin oğlu Alaeddin Paşa’ya, dördüncü ve ortadaki sedef kakmalı sanduka Osman Gazi’ye, beşinci sanduka Osman Gazi’nin kızından torunu İbrahim’e, altıncısı Orhan Gazi’nin oğlu İbrahim ve sağ baştaki 7.si Orhan Gazi’nin eşi Rum prensesi Asporça Hatun’a aittir. Türbenin hemen arkasında Şehitler Anıtı ve Şehit mezarları, önünde saat kulesi, yan tarafında da Orhan gazinin türbesi bulunmaktadır. Osman Bey,1258 yılında Söğüt’te doğdu. 1281’de Ertuğrul Gazi 90 yaşında vefat edince yerine küçük oğlu Osman Bey olarak seçilmiş, amcası Dündar bey bu seçimi kabul etmeyerek isyan etmiştir. Birinci isyanında amcasını affeden Osman Bey, ikinci defa isyan ettiğinde onu öldürtmüştür. Yarhisar, Karacahisar, Harmankaya, İnegöl ve Bilecik, Yenişehir Osman Bey zamanında fethedilmiştir. Karacahisar’da Osman Bey Konya’dan gaza için batı illerine göç eden ve Bizanslılarla mücadele eden Osman beyin hizmetine giren Dursun Fakihi kadı tayin etmiş ve adına hutbe okutmuştur. 1326 yılında Bursa’nın fethi esnasında vefat etmiştir. Oğlunu yerine vekil bırakırken halkına karşı adil ve merhametli olmasını, düşmana karşı sert ve uyanık olmasını vasiyet etmiştir. Bursa’ya yakın Gümüşlü Kümbete defnedilmiştir.
ORHAN GAZİ TÜRBESİ
Tophane’de Osman Gazi Türbesinin karşısındadır. Babası Osman Gazi ile aynı çatı altında iken 1855 yer sarsıntısından sonra 1863’te Sultan Abdülaziz tarafından iki ayrı türbe yaptırılarak ikinci türbeye nakledilmiştir. Dört köşeli olan türbe kare bir plan üzerine yükselmekte ve üstü kubbe ile örtülüdür. Kubbeyi dört sütun taşımaktadır.
Orhan Gazi sandukasının önündeki ve solundaki yerde Bizans çağına ait renkli mozaik parçaları mevcuttur. (Bayraktar, s.135)Türbenin içerisinde 21 sanduka bulunmaktadır. Pirinçten demir parmaklıkla çevrili ortada 3. Sıradaki büyük sanduka Orhan Gazi’ye aittir. Dördüncü sanduka II. Beyazıt’ın oğlu Korkut, beşinci ve sağ baştaki sanduka Orhan gazinin eşi Nilüfer Hatun’a aittir. İkinci sıranın sağ başındaki sanduka Orhan Gazi’nin oğlu Kasım Çelebi’ye, İkinci sıranın sağ başındaki sanduka Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Musa Çelebi’ye, arka sıranın sol başındaki ilk sanduka Yıldırım Beyazıt’ın kızı Fatma Sultan’a aittir. Diğer sandukaların isimleri belli değildir.
Orhan Bey, Osman Gazi’nin büyük oğludur. Babasının hastalığının ilerlemesi üzerine 1324 yılında devlet idaresini ele almıştır. 1326 yılında babasının vasiyeti üzerine Bursa’yı almış ve babasının mezarını Gümüşlü kümbete nakletmiştir. İznik, İnegöl, Çanakkale, Mudurnu, Taraklı, Kirmasti, Mihalıççık, Göynük, Kocaeli fethedilmiştir. Osmanlıların Çanakkale ve İstanbul sahillerine doğru ilerlemesi Bizans imparatorunu korkuttu. Büyük bir ordu hazırlayarak Osmanlı kuvvetlerinin üzerine yürüdü. Bizans İmparatoruyla yaptığı Maltepe savaşını kazanarak fethettiği toprakların Osmanlı’da kalmasını güvence altına almıştır. Oğlu Süleyman Gazi de Rumeli yakasına geçerek Çatalca, Çorlu ve Silivri, Malkara taraflarını zapt etti. 1360 yılında vefat ederek yerine oğlu Murat Hüdavendigar geçti.
EMİR SULTAN CAMİSİ VE TÜRBESİ
Emir Sultan semtinde ve her taraftan görüle bilen bir tepe üzerindedir. Yıldırım Beyazıt’ın damadı olan Emir Sultan’a (1348-1429) eşit Hundi Fatma Sultan tarafından yaptırılmıştır. 1795 yılında tamamen yıkılan camini yerine aynı temel üzerine Sultan III. Selim tarafından 1806 yılında yeniden inşa edilmiştir.
1855 yılında depremden zarar gören cami 1868 yılında şehzade iken II. Abdülhamit tarafından tamir edilmiştir. Etrafı 16 tane yuvarlak sütunla çevrili ve üstü kubbelerle örtülü olan açık avluda bir tarafı türbeye diğer tarafı camie açılan iki kapı vardır. Sütunların kemerleri yuvarlaktır. Avlunun ortasında mermer bir şadırvan bulunmaktadır. Cami kare planlıdır ve kesme taşlardan örülmüştür. Kubbe ve kemerlerin tavanları bitkisel motiflerle süslüdür. Camini giriş kapısı üzerinde H.1219 (M.1806) tarihinde III. Selim tarafından yeniden yapıldığına dair bir kitabe yer almaktadır. Camiyi on iki pencereli bir kasnağa oturan büyük bir kubbe örtmektedir. Üç sıra halinde 42 tane penceresi bulunan caminin içi aydınlıktır. Yine kesme taşlardan inşa edilmiş tek şerefeli iki tane minaresi bulunmaktadır. Mihrabı ağaç süslemelidir.
Cami avlusunda bulunan Emir Sultan’a ait türbeyi de eşi Hundi Fatma Sultan yaptırmıştır. Yıkık hale gelen Türbeyi II. Abdülhamit şehzadeliği zamanında tamir ettirmiştir.
YEŞİL CAMİ VE TÜRBESİ
Emir Sultan Türbesini ziyaret ettikten sonra hemen yakınındaki Çelebi Sultan Mehmet Külliyesini gezdik. Cami, medrese, imaret, darüşşifa ve türbeden ibaret olan külliye 1419 yılında yapılmıştır. Cami 1415 1419 yılları arasında Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Cami planını veziri olan Mimar hacı İvaz Paşa hazırlamıştır. Bu husus büyük kapının solundaki mermer bir kitabede “Hacı İvaz b. Ahi Bayezid” olarak belirtilmektedir. Bursa valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından 1863 yılında Fransız Mimar Leon Pero’ya tamir ettirilerek badana ile örtülmüş çiniler açığa çıkartılmıştır. Cami, ters T planı üzerine yapılmış gelişmiş Bursa üslubundandır. Tamamı mermer ve kesme taştan inşa edilmiştir. Son cemaat yeri yoktur. Sağda ve solda tuğladan yapılmış tek şerefeli iki minaresi 19. Yy. eseridir. Kapı kenarları ve pencere üstleri kufi ve sülüs yazılarla bezenmiştir. Üç sıralı Arapça kitabenin sonunda “Orhan’ın oğlu Murad’ın oğlu, Beyazıt’ın oğlu en büyük sultan, en keremli hakan, doğunun ve batının padişahı, acemin ve Arap’ın hakanı, Rabbülalemin teyidiyle müeyyet, dünya ve dinin yardımcısı Sultan oğlu Sultan, Sultan Mehmet’in vakfıdır. 822.yılı zilhiccesinde bu’kanın tesis rükünlerini kuvvetlendirme ve sağlamlaştırma hususunda istekler denizinde gemisini emniyetle yürüttü ve itmamına muvaffak oldu.” yazılıdır. Pencere üstlerinde ise yazanı, düzene koyanı, kanunlarını tespit edeni, banisinin en değersizi Ahi Beyazıt oğlu Hacı İvaz, kendisine ve babasına gufran nasip ola.” Yazılan kitabede mimarı Hacı İvaz Paşa’nın ismi zikredilmiştir.
Giriş kapısı tahta işlemelidir. Sağ kapının üzerinde “Allahümme ya fettihü’l ebvab”, sol kapısının üzerinde “İftehlena ebvabü’l hayrat” yazılıdır. Üzeri işlemeli bir mermerle birbirine tutturulmuş olan iki kubbe ile örtülüdür. Yıldırım Beyazıt’ın yaptırdığı Ulu Camideki havuza benzer bir havuz da caminin ortasında yer almakta, tamamı yeşil çini ve yazılarla süslü 10 m. boyundaki mihraplı kısma dört merdivenle çıkılmaktadır. İki büyük salon ile yanlarda 3’li altı oda bulunmaktadır. Ortadaki büyük kubbenin çapı 10,40 m’dir. Binanın iç duvarları iki metre yüksekliğine kadar altı köşeli ve yeşil renkte çinilerle süslenmiş, üzerine ayet ve hadisler yazılmıştır. Geometrik desenli ve yeşil renkteki çinilerle Bursa2ın sembolü haline gelmiş ve camiyi ve tür beyi yaptıranın önüne geçmiştir. Bu İznik çinilerini Mehmet Mecnun Usta, işlemeli kapılarını da Nakkaş Ali Paşa (Tebrizli Hacı İlyas Usta) yapmışlardır.
Çinilerini yapan usta için iç kapı yanındaki bir çinide “Ameli Muhammet Mecnun” yazılıdır. Ufak odalardaki dolap ve ocak üzerindeki oymalar birer şaheserdir. İlk kubbenin altındaki 21 fıskiyeli ve oymalı mermer havuzu I. Mehmet’in yaptırdığı tahmin edilmektedir. Camin tüm pencereleri mermer oymalıdır. Caminin sırasındaki yeşil medrese Türk İslam Eserleri olarak kullanılmaktadır.
YEŞİL TÜRBE
Caminin tam karşısında yüksek bir tepe üzerinde yine Hacı İvaz Paşa tarafından yaptırılan Yeşil Türbe yer almaktadır. 1855 yılı yer sarsıntısında türbe tamamen yıkıldı için aynı plan üzerine Bursa valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından Sultan Abdülaziz’in emriyle 1863 yılında yeniden yaptırılmıştır. 1946-48 yıları arasında Tahsin Öz, Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, A. Saim Ülgen, S. Bilen ve Sedat Çetintaş gibi sanat tarihi otoritelerinin gözetiminde aslına uygun olarak tamir edilmiştir. (Bayraktar, s.146 vd.) Çelebi Sultan Mehmet, 1411’de kardeşleriyle yaptığı savaşı kazanarak Anadolu’da Türk birliğin yeniden tesis etmiştir. İlk önce İzmir üzerine hareket ederek Şehri Rodos şövalyelerinin de yardımıyla ele geçirdi ve kaleyi yıktırdı. Kuşatma sırasında kaçan Cüneyt Bey annesinin ricası üzerine affederek Niğbolu Sancakbeyliğine tayin edildi. İzmir’in fethiyle birlikte Midilli, Sakız ve Foça’daki Cenevizliler de sultana bağlılığını bildirdi. Karamanoğulları üzerine sefer düzenleyerek daha önce Osmanlılara ait olan Akşehir’den başlayarak Beyşehir, Seydişehir, Saidili, Otlukhisarı ve bazı yerleri ele geçirdi. Osmanlı devletinde Venediklilerle savaşan ilk hükümdardır ve 1418’de onlarla Osmanlı sahil şehirleri saldırılmaması konusunda bir anlaşma yapmıştır. Zamanının en önemli olayı Şeyh Bedrettin olayı ve kardeşi Düzmece mustafa2nın isyanındır. Düzmece Mustafa İstanbul’a sığınmıştır. Şeyh Bedreddin ve Torlak kemallerin isyanı da 1421 yılında bastırılmıştır. 1421’de vefat etmiştir. Yerine oğlu II. Murat geçmiştir. Bursa’da kabirleri bulunan diğer Osmanlı Sultanları şunlardır:
I.MURAT
I.Murat:1362-1389. Döneminde yapılan fetihlerle balkan fatihi olarak tarihe geçti. I. Murat’ın Anadolu ile ilgilendiği sırada Bizanslılar karşı saldırıya geçerek Çorlu, Çatalca ve Malkara’yı geri aldılar. Rumeli yakasını savunmakla görevli bulunan Evranos Gazi ve Lala Şahin Paşalar ellerindeki az kuvvetlerle Bizanslılara karşı mukavemet gösteriyorlardı. Sultan Anadolu’da işini bitirip Rumeli’ye geçince ilk iş olarak Edirne’nin fethine girişti. Bunun için Edirne’nin gerisini emniyet altına almak ve İstanbul’dan gelecek yardımı engellemek için Çorlu, Dimetoka, Babaeski, Keşan, Lüleburgaz, Pınarhisar’ı fethederek buraya Anadolu’dan göçmenler getirtip yerleştirdi. Sırbistan ve Bulgaristan’dan gelen yardımların önünü kesmek için bir kısım kuvvetler Dimetoka’nın gerisine kaydırıldı. Serez ve drama taraflarında bulunan Sırpların saldırılarını önlemek üzere Dimetoka’nın batısına da kuvvet göndererek da önüne set çekildi. Karadeniz’e doğru ilerleyen bir kısım kuvvetler de Kırklareli’ni ele geçirdi. Bütün yardım yolları kesilen Edirne 361 yılında fethedildi
Sultan Murat Edirne’de idari düzenlemeyi yaptıktan sonra Lala Şahin Paşa’yı kuzeyde Filibe ve Zağra taraflarına, Evrenos Gaziyi de Batı Trakya ve gümülcine’nin fethine memur etti. Bizans’ta da Hıristiyan ahaliden beklediği yardımı göremediğinden Osmanlılarla anlaşma yaparak fütuhatı tanımak mecburiyetinde kaldı. I. Murad, Kosova Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından harp meydanını gezerken itaat etmek isteyen bir Sırplı tarafından hançerlenerek öldürüldü.
1363-1366 yılları arasında yapılan Sultan Murat Külliyesin medrese, cami, çeşme, imaret, hamam ve türbeden oluşuyor. Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırıla türbede I. Murad’ın kabri bulunuyor.
YILDIRIM BEYAZIT
I.Murad’ın Kosova Meydan Muharebesinde vefatından sonra 1389 yılında hükümdar oldu. Babası gibi merkezi bir devlet kurma niyetinde olan Yıldırım Beyazıt, kardeşi Yakup Bey’i öldürterek tek başına hükümdar oldu. 1390 yılında Aydınoğlu, Karamanoğlu, Saruhan, Menteşe, Teke ve Germiyanoğulları üzerine seferler düzenleyerek bu beylikleri Osmanlı hakimiyeti altına aldı. Karamanoğullarıyla Çarşamba Çayı sınır kabul edildi. 1391’de Tuna boylarına Erdel’e akıncılarını gönderen yıldırım Beyazıt isyan eden Erdel Prensesi Mirça ile bir anlaşma yaptı. Esir olan Mirça memleketine döndükten sonra yine sözünden döndü ve sınırdaki Osmanlı Türklerini taciz etmeye başladı. Sultan Beyazıt Niğbolu ve Silistre’yi alarak Sırpları tedip etti. 1391’de İstanbul’u Kuşattı ise de Karamanoğullarının Osmanlı Topraklarına saldırması üzerine kuşatmayı kaldırdı. 1393’te Hamitoğulları, Karamanoğulları, Germiyanoğulları ve Aydınoğulları ve İsfendiyar oğulları topraklarını Osmanlı ülkesine kattı. 1396’da İstanbul’u ikinci kez kuşattı. Macarların Niğbolu’yu kuşatması üzerine bir kısım kuvvelerini burada bırakarak süratle Bulgaristan’a geçti. Niğbolu Savaşında büyük bir haçlı ordusunu bozguna uğrattı. Turhan bey ve Evranos Gaziyi Teselya ve Yunanistan’ın fethine memur ederek Edirne’ye döndü. Selanik, Teselya ve Mora yarımadasının büyük bir kısmı ele geçirildi. 1400 yılına kadar devam eden İstanbul kuşatması Timur tehlikesi üzerine anlaşma yapıldı. Kuşatma esnasında 1398 de Anadolu hisarı yapıldı. 1042 Timur’la yaptığı Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt yenilerek esir düştü. 103’te Sultanın vefatıyla birlikte sağlanmış olduğu Anadolu birliği yeniden dağıldı ve şehzadeler birbiriyle saltanat mücadelesine girişti. Önce Akşehir’e daha sonra da Bursa’ya defnedilmiştir.
II. MURAT
25 Haziran 1421’de tahta çıkmıştır. Amcası Düzmece Mustafa olayını bastırdıktan sonra isyan eden küçük kardeşi Mustafa’yı öldürttü. 1444‘de Varna zaferini kazandı. Varna zaferinden sonra tahtan feragat edip oğlu Sultan Mehmet’i tahta geçirdi. Tahta küçük yaşta bir çocuğun geçtiğini fırsat bilen Macarlar bü ve papanın desteğiyle toplanan haçlı ordusu hazırlandı. İkinci Murat devlet adamlarının tavsiyesi üzerine tekrar devlet idaresini ela aldı. 1448’de Kosova’da düşmanları ağır bir yenilgiye uğrattı. 1451’de vefat ederek Bursa’ya defnedildi. Yerine oğlu II. Mehmet geçti.
Gezimizin sonunda tekrar ulu camiye geldik. Namazlarımızı eda ettikten sonra 14.30-15.00 arasında serbest gezi molası verildi. Kızım Aybala ve eşim Sadık Bey’le birlikte Koza Hanı gezdik. Handaki ürünler çok kaliteli, birinci sınıf ipek ve pamuktan imal edilmiş. Seccadeler, elbiseler, şallar ve başörtüleri göz alıcıydı. İmkânımız kısıtlı oldu için pek bir şey alamadan handan çıktık. Çay içmek için bir yer aradıksa oturacak yer bulamadık. Buradan çıkarak tarihi bir bina olan Bursa Belediye binasını hayran hayran seyrettik. Hemen karşısındaki Orhan camiini ziyaret ettik. Kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü olan caminin içi çok süslü. Bursa’daki hiçbir tarihi eser, bakım ve tamirinde aslından uzaklaşmamıştır. Saat 17.00. sularında Erdek’teki Çetin Residans Otelimize hareket ettik. Otelimiz beş yıldızlı olup çok konforluydu. Harika bir manzaraya sahip olan otel deniz kıyısında, hangi odasında alışanız kalın balkonundan deniz manzarasını, güneşin sabah doğarken sularda yarattığı pırıltıları, ışıltıları görebilirsiniz. Deniz çok güzel, temiz sayılırdı. Yüzenler vardı. Kıyıya vuran bazı çerçöp birikintileri akşam saatleri olduğu için temizlenmemişti. Aybala ile ben ayaklarımızı denize sokmaktan çekindik. Arkadaşlardan bazıları bunları önemsemeyip denize yaklarını soktular ve kumsalda yürüdüler. Kızım, eşim ve ben de sahilde yürümeyi tercih ettik. Yaklaşık 2,5 km kadar bir gezinti yaptık. Otel görevlileri de çok kibardı. Sabah Çanakkale’ye hareket etmek üzere otobüsümüze bindiğimizde araca kadar gelerek bizlere hayırlı yolculuklar dilediler.
Çanakkale yazısını başka bir zaman bırakacağım. Bizlere bu güzellikleri yaşatan Sedat Ulupınarlı hocama, elçim Turizm sahibi Selim beye ve ekibine, kaptanlarımıza, rehberlerimize ve uyumlu bir şekilde hareket eden yol arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
KAYNAKLAR
Orhan Bayraktar, Türkiye Tarihi Yerler
Kılavuzu, Remzi Kitabevi, İstanbul 1989
0 Yorum