Telefon
WhatsApp
BİZ NASILDIK?
300 X 250 Reklam Alanı

Doğardık…

Mahallemiz ve köyümüz duyardı. Eş, dost ve akrabalarımız aynı sevinci yaşardı. Ev, ziyaretçi akınına uğrardı. Ev sahibi de gelenlere “honça” ikram ederdi.

Okullu olurduk…

Yaşlılar dualarını onlar için ederdi. Yakından ilgilenir, sorar, soruşturur takip ederlerdi. Öğrenci de bu alakayı unutmaz, ömrünün sonuna kadar hatırını güderdi.

Karne alırdık…

Mahalle değilse bile, sokak kapılarda karşılardı. Üç-beş kuruşla taltif ederdi. Öğrenci de büyüklerinin ellerini öperdi.

Üniversiteli olurduk…

Tanıyanların hepsi, kendi çocuğu kazanmış kadar sevinirdi. Geldiğinden, gittiğinden haberi olurdu. Bitirmesini, herkes beraberce beklerdi. Üniversiteli de bu beklentiyi karşılıksız bırakmazdı.

Asker olurduk…

Gurbet sancısı herkesin yüreğine düşerdi. Davetler edilir, dualarla uğurlanırdı. Askerle beraber herkes sayardı şafağı. Teskeresini alıp geldiğinde de sevinmeyen kalmazdı. Mahalle terhis olurdu. Askerde adam olur gelirdi.

Gelin, damat olurduk…

Aynı heyecanı duyardı genç kız ve erkekler. Kaynata, kaynana olurdu her anne baba. Bir olur tamam etmeye çalışırlardı çeyizi; düğüne yakın akşamların geç saatlerine kadar…

Adam olurduk…

At-avrat, ev-bark, iş-güç sahibi oldu diye mutlu olurdu âlem. Adam olan kendi çocuğuymuş gibi… Elbette adam olanlar da, eşeklik edip, ilgiyi karşılıksız bırakmazlardı.

Hastalanırdık…

Başucunda olurdu gonu komşu. Hısım akraba. Hastanın ateşi, öksürüğü, sızısı olurdu.  Arkasında, yanı başında, başucunda, gecesinde, gündüzünde… Hasta da şifa bulunca yapardı,

yapılanların gereğini.

Daralırdık…

Dostlar, kıyıda köşede ‘biri’ne lazım olur diye biriktirdiğini hiç düşünmeden çıkarır verir, dönüp arkasına da bakmazdı. Alan da vereni asla pişman etmezdi.

Düşerdik…

Mutlaka bir gören olur, elinden tutar kaldırırdı. Derdine derman olur, olamasa da ortak olurdu. Düşen de ne düştüğünü unuturdu, ne de elinden tutanı…

Yaşlanırdık…

Arayanı soranı artar, kapısı çok kişi tarafından daha sık çalınırdı. Yaşlıların duası kabule daha yakın diye… Onlar cennet, cennete giden yol diye…

Ölürdük…

Duyup da gelmeyen kalmazdı. Uzak mahallelerden, köylerden, şehirlerden insanlar koşa koşa gelirdi. Salından tutmak, bir kürek toprak atmak için. Sofra sofra yemek taşınırdı cenaze evine. Cenaze sahibine, gelen-giden, yiyecek-içecek düşündürülmezdi. Dolar taşardı günlerce odalar. Acı adeta unutturulurdu.

*

Dünyanın her hali yine vardı, ama yalnızlık ve çaresizlik yoktu.

*

Böyle olmayı sürdürmek çok zor  ya da çok kötü olmalıydı ki;

 

Yalnız doğumları, yalnız ölümleri tercih ettik.

Yalnız başına ağlamayı, yalnız başına gülmeyi istedik.

Düşeni düştüğü yerde bıraktık.

Güzelliklerin hepsi bizim olsun, başkasının olmasın dedik.

Hastayı duymazdan, yaşlıyı görmezden geldik.

Benden kime ne, başkasından bana ne dedik.

 

…. ve çaresizlik içerisinde kıvranan yapayalnız insanlar olduk!

 

 

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

sol reklam

Puan Durumu

Takım OM G M P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20

Reklam

Yazarlarımız

Çumra Nöbetçi Eczaneler

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği