BABAMDAN DUYDUKLARIM
Osmanlı terbiyesi almış eski insanların sözlerini ve nasihatlerini duyarak büyüdüm.

Osmanlı terbiyesi almış eski insanların sözlerini ve nasihatlerini duyarak büyüdüm. Onların davranışlarını çok zaman kendime örnek aldım. İşte o son Osmanlı neslinden birisi de rahmetli babamdı. Osmanlı medreselerinde okumamıştı fakat okuyanların önünde yetişmişti. Babamın nesli, İstiklal ve Çanakkale savaşlarını görmemişti ama o savaşları yaşayanları görmüşler ve dinlemişlerdi. Babamın nesli, savaşlar görmese de, kıtlıklar ve yokluklar görmüştü. Savaştan sonra yanmış, yakılmış ve genç erkekleri cephelerde kalmış bir ülkede yaşadılar. Ülkenin sanayisi yoktu, çalışamadılar, okulları yoktu okuyamadılar. Şanssız bir dönemin insanlarıdır onlar. Bizim nesil onların hatıralarıyla yetişti. Dolayısıyla bizler yokluk nesliyle varlık neslinin arasında köprüyüz. Bundan böyle bizler de gidersek yeni nesil o yoksulluk günlerinin hatıralarını duyamayacaklar.
Babamın ruhunu şad etmek ve rahmetle anmak amacıyla birkaç kelam etmek istiyorum:
Rahmetli babam, 1946-47 kıtlığını iliklerine kadar yaşa-mıştı. Dağ köylerinde un ve bulgur bulamayıp ot çorbası iç-tiklerini söylerdi. Yevmiyeleri bir çeyrek veya yarım çeyrek (üç kilogram) arpaya ova köylerinde orakla ekin işlediklerini çok anlatırdı. Bugün bir insan bir günlük kazancıyla bir torba un alabilir. Bir defasında iki gün ağzına lokma koymadığını, aç bir şekilde Dorla (Aydoğmuş) köyüne çalışmaya geldiğini, on beş gün kestiği kerpicin karşılığı kazandığı arpayı sırtında Armutlu köyüne getirdiğini anlatmıştı da ağzımız açık kal-mıştı.
Babamın ve annemin sabah yattıklarını hiç görmedim. Geceden kalkarlar, sabah namazını kılarlar, annem yufka ekmeği yapar, babam hayvanları hazırlar ve erkenden işe giderlerdi. Üzerlerine güneş doğmazdı. Sabahın bereketine inanırlar, ekini iba (nemli) dediğimiz sabah serinliğinde işler-lerdi (dererlerdi).
Babamın nesli, gaz lambasına gaz bulup yakamazlardı. Gazı, bezi ve tuzu bulduklarında Allah’a şükrederlerdi. Şehirden sadece gaz, bez ve tuz alırlardı, üzüm ve pekmezi katık yaparlardı. Bizler çocukluğumuzda kısmen gaz lambasını görsek de elektrik ışığında, televizyonların karşısında gençliğimizi geçirdik, bilgisayarları da gördük. Onlar gibi şehirlere eşek ve atla yaya gitmedik, motorlu taşıtlarla ulaşım sağladık, otobüs ve taksilerle yolculuk yaptık ve yapmaktayız. Üstelik onlar kıtlıktan başka Kore ve Kıbrıs savaşlarını gördüler, bizler öyle acılar da yaşamdık terör belasından başka.
Babamın anlamlı sözleri de vardı: Ödünç para vermeyi, el almayı severdi ve “Eldeki göynek (gömlek) eskimez” derdi. Babamın karnı sadece bulgur pilavıyla doyardı, sofrada mut-laka bulgur pilavı veya bulgurlu çorba bulunurdu, “başka yemekler vazır vuzur, pilav vezir” derdi.
Allah geçenlere rahmet, bizlere de şükretmeyi nasip etsin.
0 Yorum